ALPIN TOUR 2009
Map your trip with EveryTrail
5525km
Eşim Aylin ve ben iskender Songur

23 Temmuz Perşembe
Bundan iki yıl önce gidip de çok kısa kalabildiğimiz ve aşık olduğumuz, hatta neredeyse oğlumuza isim olacaktı ki Alplere kararlıydık bir daha gelmeye. O yıl geziden dönmüştük ve yaklaşık 2 hafta içinde bu gezinin rotasını hazırlamıştık. Şans eseri oğlumuz hayatımıza girince 1 yıl ertelemek zorunda kalmıştık ama sonunda o yıl geldi ve heyecanla geri saydığımız 23 Temmuz sabahı oldu. Heyecanla uyandık ve 7.40 da oğlumuzla vedalaşıp yola çıktık.
Günün rotası

Yolda çok şanslıydık çünkü serin bir esintiyle hiç sıcak hissetmeden İzmir e vardık. Çıkış işlemi için doğru Otomobil ve Turing Kurumu’na Alsancak a gittik ve işlemleri yaptırıp Çeşme ye doğru yola çıktık. Çeşme ye varınca birkaç eksiğimizi tamamlamak için Tansaş a uğradık ve oradan Atlas Tur a gidip biletlerimizi gidiş dönüş 90 Euro ya aldık. İzzettin Bey ve Ercüment Bey gerçekten çok nazik insanlar. Bize hem indirim yaptılar hem de sonrasında gemiye kadar işlemlerde yardımcı oldular. Buraya kadar malesef resim alamadık
Daha sonra Cahit Bey ve sevgili eşi Füsun Hanım ı ziyarete gittik. Beraber çok güzel bir yemek yedik ve keyifle sohbet ettik.


Saat 4 30 da onlardan ayrılıp limana geldik.

30 Lira yurtdışı çıkış harcını yatırıp gemiye doğru gittik.

Orada motorlarımız arka arkaya park edilirken Birdal la tanıştık ve gemide sohbet ederek Sakız a beraber geldik.

Kendisi Avusturya da İnnsbruck’ta oturuyor ve orada Araba servis ve alım satım işleriyle uğraşıyormuş .Adaya inince duyduğumuz balık kokularına dayanamayıp biletleri alıp hemen bir tavernaya oturduk. Daha sonra Birdal da bize katıldı. Çok lezzetli kalamar ahtapot ve ouzo hepimize çok iyi geldi.



Saat de ilerlemişti. Saat 10 da gemiye bindik ve kendimize yer ayarladık. Aylin hemen yatıp uyudu, biz de biraz daha sohbet edip yattık. Birdal önümüzdeki iki gün daha bize yolda eşlik edecek çok tatlı bir arkadaştı.
24 Temmuz Cuma
Günün rotası

Sabah 6 30 da kalktık. 7 civarı Athina ya vardık ve doğru Akropol e gittik. Akropol u bu kez çok daha rahat bulduk. Kişi başı12 Euro giriş ücretini ödeyip açık hava müzesini gezmeye başladık.
Akrapolün hemen altında birçok konserin verildiği bir anfi tiyatro

Tam da o sırada Akrapolu gece koruyan askerler

geçen gelişimizde Akrapol kapalı olduğundan bu kayanın üstünden resim alp geri dönmüştük

Büyük tapınak Parthenon 1983 ten beri bir yenileme projesi kapsamında ve zarar görmüş kısımları tamir ediliyor. İyi ki erkenden gitmişiz güneş tepede çok daha yakıcıydı. Yukarıdan tüm Atina ayaklarınızın altında.



Uzakta görünen statyum Antik çağlarda ilk Olimpiyatların yapıldığı yermiş

Bu resim çok ilginç bir tarafı var Akrapolde sigara içmek yasak. Orada görülen küçük klubede içebiliyorsunuz.Ancak iki kişi yan yana durabiliyor. Önceleri teyzem içerideydi sonradan dışarıya çıktı. Ne kadar zor bir olay şu sigara içmek

Akropol ü gezip dolaştıktan sonra Plaka mahallesine gidip birer frappe içmeye karar verdik. Agora meydanında çok hoş kafeler var. Bir tanesine oturduk yeşilliklerin içine su fışkırtan vantilatörlerden koymuşlar serin serin esiyordu.

Yaklaşık 1 saat oturup biraz Avusturya biraz Türkiye sohbetinden sonra Syntagma meydanına gittik.

Şimdi ilk hedef Patras a giderken otobanda Corinthos u görmekti. Deniz yolu ile Doğu ve Batı Yunanistan kıyıları arasındaki geçişi kolaylaştırmak için antik çağlardan bir kanal açmak fikri gelişmiş ve 1893 yılında açılıp hizmete giren 6,3 km uzunluğundaki Korint kanalı bu fikri gerçek yapmış ve Mora yarımadasını bir adaya dönüştürmüş.. Ama kaçırdık, dönüşe kaldı. Yolda sorunsuz ilerleyip Patra ya vardık.

Daha önce de bahsettiğimiz gibi Yunanistan da motor üstünde ulaşım çok rahat çünkü trafikte her araç motorlara yol veriyor ve zaman kaybetmeden gideceğiniz yere varıyorsunuz. Biletlerimizi aldık ve limandan tekrar saat 14.30 da Superfast a binip Ancona ya doğru çıktık.

Feribot önce İgoumenitsa uğradı.

Sonra Duş alıp akşam yemeği için restorana sonrada bara gidip 5 Euro ya Athanassiadi adında hoş bir şarap içtik.(özellikle yazıyorum tadı çok hoşumuza gitti) Gemide saatler zor geçiyor. Neyse ki Birdal la sohbet güzeldi. Her şey güzel ve yolunda..
25 Temmuz Cumartesi
Günün Rotası

Sabah 8.30 civarında uyandık. Öğlen 10.30 de gemiden inmiştik ve rahat bir nefes aldık. Feribotun garajındayız

İşte yeniden Ancona daydık GPS yardımıyla çok rahat otobana çıktık ve bir süre daha Birdalla yolumuza devam ettik.


Otoban uzun ve sıkıcıydı. İleride bir Autogrillde yemek yedikten sonra Birdal ile yollarımız ayrıldı.Kendimi Birdal gibi kalender bir dostla tanıştığım için şanslı sayıyorum.
otobandaki en güzel görüntüler


Sonunda otobandan çıktık ve Belluno ya geldik. İklim ve doğa birden değişmeye başladı. Hava daha serin doğa daha yeşildi. Alpler tüm güzelliğiyle karşımızdaydı. Ve beklediğimiz virajlı yollar tam başlamıştı ki

bir tünelden geçerken arkamızdan yaklaşan bir motor önümüze geçti. Bir süre arkasında takip etmeye çalıştık ama adam öyle hızlı kiÖnümde arka tekerini patinaj yaptıra yaptıra girdi ki (Pes dedim )dar ve virajlı bu yola rağmen birkaç dakika içinde adam kayboldu. İkimiz de şaşkın şaşkın gülüyorduk ve neye uğradığımızı anlamamıştık. Belli ki adam çok iyiydi ve yolu çok iyi tanıyordu. Fakat ileride fark ettik ki adam kaza yapan başka bir motorcu arkadaşının yanına aceleyle gelmeye çalışıyordu. Neyse ki can sıkıcı bir hasar ya da kayıp yoktu ve biz de yolumuza devam ettik. Fakat böyle yüksek bir adrenalinli sürüş otoban sonrası Alplere girişte bize iyi de gelmişti, eğlenceliydi. Yeniden bu yollarda olabilmenin sevinci içinde, yine çocuklar gibi şendik. Yollar motorlarla ve bisiklet süren, yürüyüş yapan, piknik yapan insanlarla doluydu. Yollar ve virajlar çok güzeldi.


Monte pelmo hemen başımızın üstünde yükseliyordu.



Önümüzden çok kalabalık bir scooter grubu geldi.Tabiiki fotoğraftaki çok az bir bölümü

Passo Giau ilk hedefimizdi.



Tabelada Sevgili İbrahim Erkal ve Fazıla’nın Akdeniz motorsiklet klubu sticer’i ve Bursa Endurodan Murat (Paşa) ağabeynin sticer ini görmek bizi mutlu etti





Manzara gerçekten harikaydı ama akşamüstü olmuştu ve bu yüzden çok oyalanmadan yolumuza devam ettik.Passo Giau dan sonra yollar ve virajlar biraz daha genişledi ve yol şimdi bizim için daha zevkli bir hale gelmişti. Cortina ve Misurina geçen gezimizde de yer alıyordu ve harika yerlerdi. Cortina ya bakan yamaca yine aynı pozumuzu verdik.

Yukarıdan Cortina

Yolda Daha önce internette resmini gördüğüm değişik bagaj

Sonrada Misurina ya vardık.

Geçen gezimizde donarak ölmeden uyandığımız için Allah a teşekkür ettiğimiz göl kenarında anılarımız canlandı. Bakıp bakıp büyüleniyor insan bu güzelliğe. Tekrar yola düştük ve yaklaşık 20 km ileride konaklayacağımız camping Dobbiaco (Almanca Toblacher See) ya geldik. Burası Misurina dan daha küçük yine doğa harikası bir göl.


Akşam olmuştu ve hava kararmadan çadırımızı kurup duşumuzu aldık. Duşlar biraz sorunluydu ama sıcak su yine de bizi rahatlattı. Polarlarımızı çekip göl kenarındaki camping e ait restorana oturduk. Güzel bir akşamdı.Akşam bölgenin şarabı ve peynir tabağı eşliğinde devam ettik.

Gece yattığımızda bu kez hiç üşümedik çünkü yeni uyku tulumlarımız çok başarılıydı.

26 Temmuz Pazar
Sabahleyin 27 Euro kamp ücretini ödedik ve ayrıldık. Sabah göl başka bir güzel

Rotamız

Bugün hedef Gross Glockner ve Münih. Avusturya yollarında seyretmeye başlamıştık. Trafik birden çok yavaşlamıştı. Doğa ve evler çok değişmemişti fakat yollar daha bir geniş ve güzeldi sanki ve insanlar trafikte müthiş saygılı ve yavaştı. Sınırda başlayan tren yolu uzun süre bizimle birlikte gitti. Yolcu ve yük trenleri gelip gidiyordu.


Gezimizdeki asıl hedeflerden biri olan Gross Glockner e doğru ilerledik. Lienz de durup içliklerimizi giydik çünkü güneşli olsa da hava serinlemeye başlamıştı. Yukarı doğru çıkmaya başladık.

Yollarda yine onlarca bisikletçi ve motorcu vardı. Her yerden şelaler vardı



Heiligenblut adında son kasabayı geçince karşımıza gişeler çıktı.

Geldiğimiz vadi


Gross Glockner yolu ve yol üstünde yapılan tanıtımlar ve imkânlardan faydalanabilmemiz için istenen 18 Euro yu ödedik. Bu arada hava ısısı güneşli bir gün olmasına rağmen 8 dereceye kadar düştü.Fakat havasındanmıdır suyundanmıdır bilinmez bu tebessüm hiç kaybolmuyor

Burada bir tanıtım broşürü ve çıkartma da verdiler. Biraz ileride durup broşürü inceledik. Çok hoş bir tanıtım yapılmıştı. Avusturya daki en yüksek dağ. 36 viraj çıkıp 2504 m yüksekliğe ulaşıyorsunuz ve tabiî ki buzula. Yolda çeşitli bilgi yazıları ve sergiler var. Ve ikisi büyük çok hoş şelaleler. Kayaların içinden suların fışkırdığını görebiliyorsunuz.


Son noktada yalnızca motosiklet ve bisikletlilerin girebildiği Edelweiss-Spitze ye ulaşıyorsunuz. Burada bir izleme noktası ve karşınızda 3000m yüksekliğinde dağlar ve doğu Alplerinin en uzun buzulu var.


Motorcuların eşyalarını koyup kitleyebilecekleri ücretsiz dolaplar bile düşünülmüş.

Restoran ve kafeler de hizmete açık. Burada biraz vakit geçirip tekrar yollara düştük.


Hochtor tünelinden geçince yine motorcuların uğrayıp fotoğraf aldıkları buz haline dönüşmüş karlar üstünde biz de fotoğrafımızı çektik ve devam ettik .


Biraz ilerdeki seyir tepesinde çok güzel manzaralar vardı


Zell Am See içinden geçerek Avusturtanın arayollarından ilerleyerek Almanya sınırına Kufstein e doğru ilerledik.
Yollardan manzaralar



kırmızı şeritler bisiklet yolları

Almanya sınırından geçtik ve yine www.bestbikingroads.com adresinden seçtiğimiz 5 yıldızlı bir rotadan Bayerischzell - Kufstein ( Ursprungspass ) üzerinden ilerleyerek çok güzel yollar, kasabalar ve göller izleyerek ilerledik.

O günün belli ki bir önemi vardı, yollarda bir sürü kişi geleneksel kıyafetler giymiş dolaşıyorlardı. Dedeler, kadınlar, çocuklar rengârenk, masal kitaplarından fırlamış gibiydiler.


Biergarten lar da tek tek belirmeye başlamıştı. Herkes bir aktivite içerisindeydi treking yapanlar at binenler motorsiklet maket uçak özelliklede bisiklet. Yollarda şimdiye kadar yüzlerce dağ bisikletçisi görmüştük ama Münih e daha da yaklaştıkça gördük ki bisiklet buralarda sadece bir spor aleti değil aynı zamanda gezinti ve ulaşım aracı. Almanya ve Avusturya daki belkide en çok dikkatimizi çeken ve hoşumuza giden şey bu olmuştu. İstisnasız her yerde karayolunun geçtiği geçmediği her yerde bisiklet yolları vardı ve bu yollar en az anayollar kadar temiz ve bakımlıydı. Küçük yaşta çocuklar da ya kendi minik bisikletlerini sürüyor ya da sonradan bisikletten ayrılınca bebek arabası olarak da kullanabilen çekçek arabalarla gidiyorlardı. Öyle ki trafik ışıkları yeşil kırmızı yanınca sadece yaya resmi değil aynı zamanda bisiklet resmi de çıkıyordu. Medeniyet bu olsa gerek.




Akşamüstü saat 5 civarında Münih teydik. Daha önceden GPS te işaretlediğimiz Max Otele rahatlıkla bulduk ve yerleştik. Otel ücreti iki kişi kahvaltısız iki gün 137 Euro. Pazar ve pazartesi ücretleri farklıymış bu arada, bu da ilginç bir detaydı. Arka tarafta motorumuz için park alanı da vardı ve garaj girişinde bir Türk aileye rastladık. Şaşırdık ve sevindik. Biraz laflayıp yukarı çıktık. Üstümüzü değiştirip doğru şehri gezmeye gittik.
Zaten hemen sokağın başındaki aşağıdaki bebek bekliyordu

Münih eski çağlarda çok öneli olan tuz ticaret yollunun üzerindeymiş. abua eski giriş kapılarından birisi

Fotoğraflarımızı çeke çeke Marienplatz a doğru ilerledik.

Çatı işlemesi harika

odeonsplatz

Sokaklarda yine çok kaliteli müzisyenler çeşitli enstrümanlarla çeşitli müzikler yaparak şehre öyle güzel renk katıyorlardı ki belediye bu adamlara maaş bağlamalı dedik.

odeonsplatz


Cinlik heryerde var

Marienplatz şehrin göbeği. Eski ve yeni Rathaus yani belediye binası yan yana sayılır. Eskisinin altından yol geçmiş.
Bu eskisi

Bu yenisi

saat başlarında bu bebekler oynuyor


yine başka bir köşede Müzisyenler

FrauenKirche


Değişik bir enstruman.

Karlsplatz ve Karlstor (tor=kapı)

Bugün günlerden Pazar olduğundan pek kalabalık değildi. Yürüyüp dolaşıp bir restorana oturduk. Çok merak ettiğimiz Alman biralarından tatmak istedik. Radler limonata bira karışımı tadında çok hafif ve hoş bir içki. Dark bira da çok güzel. Hintli garsonun önerisiyle yerel bir yemek yedik.

Sonrasında otele döndük. Yorulmuştuk ama uyuyup iyice dinlendik.
27 Temmuz Pazartesi
Bir orası bir burası derkenMünih içinde motorla 50 km yol yapmışız

Bugün alışveriş günü. Hedeflerimiz Polo, Louis mağazalarında alışveriş yapıp, BMW Welt ve olimpik stadın fotoğraflarını çekmek.


Daha önceden yaptığımız araştırmaya göre maalesef BMW müzesi pazartesi kapalıydı, bu yüzden göremeyecektik ama vakit kalırsa bilim ve teknoloji müzesi Deutches Museum u gezeriz diye düşündük. olimpik kuleden de fotoğraf almak istedik ama onu da zaman kalırsa yapabilecektik. Münih’te önceliğimiz alışveriş yapmaktı. İlk olarak Polo sonra Louis den alışverişimizi yapıp postaneden paket olarak aldıklarımızı yolladık. Tabi bir cümlede özetlediğim bu işler bittiğinde akşamüstü olmuştu. Vakit geç olunca şehirde görmediğimiz yerleri gezmeye karar verdik, malum muze ve olimpik kule kapanmıştı. İlk olarak meşhur pazaryeri Viktualienmarket’a gittik. Burası Marienplatz’a çok yakın çeşitli meyve sebze, peynir, şarap, meyve suları satılan bir yerdi. Orada rastladığımız bir Türk satıcıya uğradık ve ondan bize güzel bir şarap ve peynir önermesini istedik. Kötü bir şarabı 15 euro ya orta kalite küçük bir kalıp peyniri de 10 euro ya satın aldık.
Bize kazık atan serginin görüntüsü

Keşke bir türk satıcıdan alışveriş yapmasaydık da dost kazığı yemeseydik diye düşündük. Pazarda Türk satıcılar çok

pazarın çıkışında bir çin restoranında bira molası verip yaklaşıp 4 saat deli gibi yürüyerek gezdik. Şehirde onlarca park var. Her yer yemyeşil. İsar nehri şehre klasik bir Avrupa şehri güzelliğini veriyor.
Maximilian Caddesi

Isar Nehri kıyısında bir park

Maximilian Sarayı

Detay

İki melek aynı karede

Barış Meleği





Yine Odeonsplatz

Rezidens

Dönüşte Otelin yakınında bir dükkan içinde iki tane indian

Otele yaklaşırken harap ve bitap ve aynı zamanda açtık. Parça pizza mı yesek derken dayanamayıp kendimizi bir pizzeria ya attık ve şarap eşliğinde yemeklerimizi yedik. Harikaydı çünkü aşçı da bir İtalyan'dı. Özel olarak teşekkür etik Tok, mutlu ama yorgun otele dönüp uyuduk.
28 Temmuz Salı
Günün rotası

Ertesi sabah uyandığımızda yağmur başlamıştı. Allahtan bu gezimiz boyunca geçireceğimiz tek yağmurlu 20 dakika olacaktı. Eşyaları yükleyip otelden ayrıldık. Münih çıkışında yağmur bitmişti ama bulutlu hava bir süre daha devam etti.
İşte o yağmur sonrasında hoş kokularla pirazda puslu hava biraz ilerledik



Fussen’e yaklaşıyoruz


Yolda yağmurlukları çıkardık. Yol bir süre orman içinden ilerledi ve çok hoştu gerçekten. Daha sonra Romantische Strassse den ilerleyerek yine görmeyi çok heyecanla beklediğimiz Neuschwanstein kalesine vardık.

Burası Disneyland a ilham olduğu söylenen Kral 3. Ludwig in yaptırdığı bir kaleydi. Tepede çok görkemli ve güzel görünüyordu. Hemen karşısında da HohSchwangau kalesi vardı ki bu daha eski bir kaleydi Ludwig bu yeni kaleyi silah arkadaşının onuruna onun için yaptırmış ve dönemin çok ilerisinde bir teknolojiyle sarayı donatmıştı. Aşağıda bize gösterilen park alanına park ettik ve eşyaları kitledik. Bilet gişeleri önünde upuzun bir kuyruk vardı. İçeri girmek olanaksız gibi görünüyordu sanki. Yukarı tepeye nasıl çıkarız ki derken ileride bir minibüs gördük ve hemen bindik. Bu minibüs dışında at arabaları ile çıkma imkânınız da var.

Son alternatif ise yürüyerek ama biz göze alamadık. Yukarı vardığımızda ilk olarak bir kanyon üstü köprüden kalenin ve muhteşem göllerin fotoğraflarını çektik. Kaleden manzara gerçekten muhteşemmiş.

Sonra da kaleye ilerledik.HohSchwangau kalesi




Giriş kapısı

Avlusu

İlk fotoğrafları çektiğimiz asma köprü

üst avlu

Yukarı çıkş için diğer 2 alternetif. Ama size dolmuş olarak düzenlenen Unimok ları tavsiye ederim

son bir bakış

O anda verdiğimiz bir kararla ikimiz de kalenin içini gezmeyi istemedik ve gezmedik ama isteseydik de gezebilir miydik bilmiyoruz çünkü buradaki gişeler de çok doluydu. Kelenin bahçesinde biraz daha dolanıp dönüşe geçtik. Yürüyerek aşağı indik, zaten dönüş için vasıta da yok. Motora binip yola devam ettik. Yolumuzun üstünde Oberamegau adında bir kasabayı görmeyi planlıyorduk. Burası resimlerle süslü evlerin bulunduğu, internet resimlerini çok beğendiğimiz bir kasabaydı ama açıkçası vardığımızda çok da egzotik bir yerle karşılaşmadık. Evlerin duvarları çok hoş, sanat değeri olan resimlerle süslenmişti. Ama yol üstünde bundan sonra bu tarz ve çok daha güzel evlerin bulunduğu birçok kasaba gördük.



Buradan durmayıp Garmich ‘e geçip bir cafede susamlı dondurma yedik ve otururken İngiltereli bir motorcu yakınımızda durdu. Kaza yapmıştı ama pek hasar yoktu. Biraz konuşup yola devam ettik.

Sırada yine ücretli bir yol olan yine www.bestbikingroads.com sitesinden seçtiğimiz 5 yıldılı Timmelsjoch Pass vardı. Yine yollar ve asfalt harikaydı lakin bir o kadarda doluydu.
Yol üstünde Fernn pass


Buraya …11…..Euro ödedik ve çıkartmamızı alıp yukarı çıkmaya başladık.

Çok güzel bir yoldu. Yolda yine birikmiş karlar vardı.


Hem çıkışı hem de inişi çok zevkliydi. Yukarıda Timmelsjoch pass da (2509m) bir şeyler içtik ve yola devam ettik.

Çıktığımız yol( Bu arada motor kendi kendine nasıl yatıyor nasıl yollar nasıl ağlıyor u özencik olmasın diye anlatmıyorum )

İnerken yine çok güzel bir şelale akıyordu. Aslında yollarda bir sürü şelale görüyorsunuz. Ardı ardına 3–4 tane bile görmek mümkün. Ama yol sadece bazılarının tam önünden geçiyor ki biz de bu fırsatı kaçırmayıp fotoğraflarımızı çektik.

Tam tepedeki manzara

Aşağıya indiğimiz yol

Akşam yaklaşırken Merano ya vardık. Yine İtalyadaydık. Burası 3 gün konaklayacağımız kampdı ve gerçekten çok güzel bir doğa içinde yer alıyordu. Etrafımız yemyeşil dağlarla çevriliydi ve camping çevresinde üzüm bağları ve elma bahçeleri yer alıyordu. Motorumuzu hemen çadırımızın yanına park etme imkânı da vardı. Yine tertemiz tuvalet banyo mutfak imkânı ve tenis kortu ve 100 m ileride restoranı ve yüzme havuzu da vardı. Üstümüzü değiştirip restorana gittik. Yine pizza, spagetti ve şarabımızdan oluşan menümüzü keyifle yedik, sohbet ettik. Çok güzel bir gün daha böylece bitti.
29 Temmuz Çarşamba
Günün rotası

Sabah uyanıp kahvaltıdan sonra yola çıktık.

İlk hedefimiz “pasların kraliçesi” Stelvio. Elma üzüm bahçeleri içinden geçen yollardan geçip Stelvio çıkışına geldik.



Fakat ilk 5 dakikada sıkıldık çünkü bu yol gerçekten hiç zevkli değildi. Yol çok dar, virajlar aşırı kapalı (Tam merdiven şeklinde)ve güvensizdi.

Fakat manzara yine çok güzeldi.



Stelvio da resimlerimizi alıp Umrailpass dan İsviçre ye çizdiğimiz rotadan aşağı indik.

Burada bir kaç km asfaltsız düz sert zeminli bir yoldan ilerledik.


Sonra yine şahane yollar yine motorlar, bisikletler, üsüt açık arabalarla doluydu. İsviçre yolları da en az diğerleri kadar güzeldi.


Yine güzel evler ve köyler

Müstair, flüela pass ,Ovaspin, Zernes ;susch üzerinden Davos’a geldik.
Flüela pass


Sonrada hanıma “bir daha da Davos’a gelmem” dedim Davos küçük bir kasaba kayak ve kongre merkezi Çok ilginç bir yanı yok ve durmadan devam ettik
Davos gölü


Anaaaa bak migros

At çifliği çok gördük

yolumuz, uzun süre tren yolu, akarsu yada göl ile birlikte devam etti


Alplerde ençok gördüğüm 3. araç roadstar’lar Buaraç inleinde ençok beğendiğim oldu




Thusis vardığımzda bir market görüp açlığımızı alacak birkaç sandviç alarak yolda hoş bir yerde karnımızı doyurduk .Böylece yine www.bestbikingroads.com başka bir beş yıldızlı rotaya hazırlandık. spluga pass. Bu pass aynızamanda İtalya – İsviçre arasında sınır.Yine dar zigzag şeklindeki tornate,kerhe, hairpin, ne ad verirseniz virajlardan geçerek zirve yaptık.

splugabaraj gölü

Aşağıdaki vadi tabanına ineceğiz

Sonrasında İtalya ya doğru sürmeye başladık tabiî ki bolbol viraj ve tünellerden geçerek. Zaman zaman yollar çok diklleşti

Hava iyice ısındı .İçliklerimizi çıkartıp yola devam ettik .Tekrar İsviçreye giriyoruz

Hedef Maloja pass. Turun en iyi asfalt , virajları burası ilan ettik .

Birer kahve içip yola devam ettik

Hatta sonrasında Plaun , Silvaplana, Murezzan göllerinden oluşan St moritz görsellik bakımından en güzel yeroldu. Aklımdan geçen iki kelime “Cennete Geldim” Birbirine dökülen 3-4 göl, dağlardan dökülen şelaleler ve harika evlerle dolu bir yer. Karşı dağda karları izleyerek sörf yapan, yelkenle uğraşan birsürü insan vardı. Yol devam ederken yine karavan campingler ve trekking vb sporlarla uğraşan insanlar ….




Passo Bernina dan geçip Livigno ya doğru gittik .




Tekrar İtalyaya girdik

Livigno vergiden izole bir bölge burada free shoplar var Birine girip Aylin için alışveriş yapıyoruz.



Sonra Stelvio ya doğru çıkışa geçtik. Çıkışı bu kez Strada Statale Della Stelvio dan yaptık ve bu yol daha geniş ve çok daha güzeldi.

İniş yine eski yoldan oldu ve gerçekten yine çok yorucuydu. Biz bu yolu sevmedik. Yorucu bir gün oldu ama campinge dönünce yine çok mutluyduk. Duşlarımızı aldık, makarnamızı pişirip şarabımızla yedik.
30 temmuz Perşembe
Günün rotası

Bu normalde tekrar Stelviyo’ya tımanıp Bormiodan geçip Paso Gavia ve Tonale’den geçip akşam Monte Madonnanın altında kamp kurmaktı. Fakat Stelviyodan tekrar geçmek istemedim.Çünkü Sabah fark ettimki ön telelever amortisörü patlamış.Bizde yeni bir rota çizerek Bolzano-Passo Gardena, Passo Valporola, Passo Falzerengo, Passo Pordoi , Passo Sella’yı gemeye karar veriyoruz .
Bolzano ve meşhur Kalelerinden bir tanesi


Passo Gardenadan görüntüler


Passo Valparola


Passo Falzarengo

Yol arkadaşları

Passo podoi

Passo Sella


Daha zamanımız var Fakat dünkü yorgunlukdan dolayı rotayı kısaltıp birazda daha az bilinen yerleri görmek istiyoruz ve rasgele Gps de rota çizip gezme formatında çevreyi inceleyerek gezmeye başlıyoruz.

İşini seven bir çiftçinin bahçesi


Akşam üstü kampa dönüp havuza girelim diye düşünüyoruz . Lakin ne mümkün. Hava kapanmaya başlıyor . önce hemen yanımızda başlayan dağlara yağmur yağıyor. Bizde bu arada duş alıp Paelalarımızı yiyoruz bir yandan da ileride yağan yağmuru izliyoruz .


Tam yağmaya başladığı an

Bizde bu arada duş alıp Paelalarımızı yiyoruz bir yandan da ileride yağan yağmuru izliyoruz . Yemekten sonra bulaşıkları yıkayıp duş aldıktan sonra sanki bizi beklermiş gibi birdan yağmur bize doğru yağmaya başlıyor. Yaklaşık bir saat süren yağmurdan sonra yerden yükselen dumanlarla çok güzel manzaralar ortaya çıkıyor .Aklıma Arkadaşım Cavit Karakoç geliyor .”Dağlar beni çok etkiler bana çok görkemli gelir” demişti . Sanırım bu manzarayı görse sanırım iltica ederdi buralara. Oda bu geziye çok gelmek istiyordu . Kısmet ilerideki günlere ….


31 Temmuz Cuma
Günün rotası

Bugün Merano dan ayrılıyoruz ve dönüşe geçiyoruz. Sabah kalktığımızda malesef çadırımızın bizi yarı yolda bıraktığını gördük. İçeri çok az da olsa su almıştı. Allahtan üşümedik ve ıslanmadık. Toparlanıp yola çıktık. Hava önce kapalıydı ama biz ilerledikçe açılmaya başladı. Biraz şanssız bir başlangıç oldu çünkü GPS yanlış rota çizimi yüzünden gezegeze gitme planımızı suya düşürdü. Geçmek istediğimiz rotayı iptal ettik ve tekrar gidip görmek istediğimiz Garda gölü etrafından geçmeye karar verdik. Trento ya kadar anayoldan ilerledik Oradan Gardaya doğru saptık.Yine meyve bahçeleri, üzüm bağları içinden geçerek Garda ya vardık.


Havada gerçekten çok ısındı.bir yandan terliyoruz ,. İnsanlar yine sürekli bir aktivasyon halindeydiler. Kimileri yürüyor kimileri yüzüyor, surf yapıyor, yelken açıyor , kimileri bisiklet sürüyor ,kaya tırmanışı yapıyordu. Gara İtalya daki en büyük göl. Adeta deniz gibi zaten. İtalyanların meşhur tatil alanı haline gelmiş. Ancak yol çok kalabalık ve dar ve trafik çok yavaş ilerliyordu hatta bir ara ciddi bir konvoy vardı . Bizde kenardan kenardan beklemeden gittik .Sürücüler çok yardımcıydı Sonunda en kısa mesafeden otobana çıkma kararı aldık, çünkü gemimize yetişmemiz gerekiyordu. Öyle de yaptık.



Uzun, sıcak ve sıkıcı bir otoban yolculuğundan sonra Ancona’ya vardık ve limana biletimiz almaya gittik. Uzun bir bilet kuyruğu vardı ve biletimizi limanda check in den satın aldıgımız için de yaklaşık 30 Euro pahalıya geldi. Gemiye binince çok şaşırdık, geçen sefer çok ihtişamlı, eğlenceli ve hoş görünen gemimiz bu kez tıklım tıklım kalabalıktı. Yolcuların büyük kısmı da Türktü. Tatilcilerden ötürü oluşan bu kalabalık ilk anda moralimizi biraz bozdu. Eşyalarımızı koltuklara kitleyip duş aldık. Barda birer bira içince rahatlayıp kendimize geldik ve kendimize sakin bir yer bulmaya karar verdik. Şans eseri güzel bir yer güvertede bulduk. İki İtalyan çift ve başka iki turiste yakın bu yerde çok rahatsız olmayız diye düşünerek buraya matlarımızı serdik. Sere serpe oturduk, şarap içtik ve sohbet ettik. Sonunda serin serin uyuduk. Uyku tulumları rüzgarı tamamen kesti ve yine çok başarılıydı.

Günümüz güzel bitmişti ama yarın bizi müthiş bir sürpriz bekliyordu. İyi ki mışıl mışıl uyumuşuz…
1 Ağustos Cumartesi
Günün rotası

Sabah uyandığımızda güneş Igoumenitsa ya yeni doğuyordu ve çok güzel bir manzara vardı.

Toparlandık ve birer kahve içtik. Biraz dolandıktan sonra gemideki dükkandan iskambil kağıtları satın alıp başladık pişti oynamaya. Bizi bu oyun baya oyalamıştı, cok güldük ve fark etmeden yaklaşık 2 saat geçmişti.İşte buda kocasını piştide yenen mağrur kadın ifadesi

Öğlen oldu ve restorana inip yemeğimizi yedikten sonra yavaş yavaş hazırlandık. Saat 2 civarı gemiden inebildik. Patras tan Pireas ye doğru otobandan ilerlemeye başladık. Bu kez korintosu görmeye kararlıydık ve yakalaşınca çok yavaş ilerledi.k. bu kez görmeyi başardık. Gerçekten çok dar bir boğaz.

(Burdan sonra resim yok Çünkü……)
Yolumuza devam edip Atina ya vardık. Biletlerimizi alır sonra da kalan vakitte gezer dolaşırız diye planlamıştık çünkü hesaplarımıza göre daha 3 saatimiz vardı. Direkt limana gittik ve baktık ki oradaki bilet gişeleri kapalıydı. Tam bu sırada “motorları değişelim mi espirisiyle yanımıza gelen yunan bir çocuk biletimizin olmadığına çok şaşırdı ve bulmamızın çok zor olacağını söyledi. Biz pek de aldırmamıştık, çünkü bu ihtimal üzerinde hiç durmamıştık. Diğer bilet satan şubelere de gittik ve öğrendik ki bu acı bir gerçekti: bilet yoktu! Sebep yine tatilcilerdi. Hemen GPS de karadan rotayı çizdik. Rota çizme tamamlanınca göstergeler az daha yüreğimize indiriyordu, saat 18.00 idi ve Türkiye sınırı 800 km di. O an moralimiz çok düştü. Altımızda günlük pantolon, üstümüzde motor ceketlerimiz gelmiştik Patras tan buraya ve böylece yola çıktık. Gidebildiğimiz yere kadar gitme kararıyla ilerledik. Yolda moralimiz düzeldi çünkü iyi şeyler düşünmeye ve konuşmaya çalışıyorduk-en azından hava serindi ve gemi zaten çok sıkıcıydı gibi. Birbirimizi teselli ede ede yola devam ettik. Sık sık molalar verip her molada red bull, su içip tatlı bir şeyler yedik. Bunlar bizi gerçekten ayakta tutmayı başarmıştı. Yunanistan otobanlarında devamlı yol yapım çalışması vardı ve yaklaşık her 50 km de bir gişe sürekli 1.90 Euro ödeyerek Selanik e kadar vardık. Sonrasında Allahtan gişeler bitmişti fakat bu kez de benzinlik sorunu başladı. Yol üstünde benzinlik yok. Benzinlik işaretleri hep şehir girişlerinde, yani otobandan çıkmak gerekiyor. Neyse ki depo büyük olduğu için benzinimiz sınıra kadar yetti. Kavala civarında biraz yağmur çiseledi ama o da geçti. Saat gece 1.30 civarında sağ salim sınırdaydık. Yunanistan tarafında bir şeyler yedik ve işlemlerimizi yaprtırıp yarım saat içinde GPSden bulduğumuz bir otelde Keşan da kaldık. Bugün yaklaşık 1000 km’nin üstünde yol yaptık. Yorgunluktan sızıp kalmışız.
2 Ağustos Pazar

Sabah bahçedeki köpeğin havlamasıyla uyandık. Bahçede kahvaltımızı yapıp yola çıktık. Oğlumuzu ve evimizi özlemiştik ve biran önce kavuşmayı istiyorduk ama Ayvalık a kadar yollar öyle kötüydü ki bu gidiş gerçekten azap oldu. Çok kalabalık ve dikkatsiz ilerleyen bir trafik vardı ve yollar hep çalışmalarla doluydu. Azmederek Çanakkale den aldığımız benzinle İzmir e kadar geldik. Neyse ki sadece Dikili de radar vardı. İzmir-Aydın otobanında benzinliğe uğradık ki ne görelim.

Cavit ve Ömer “İskendeeer” diye bağırarak bize doğru geliyordu. Çok çok güzel bir tesadüf olmuştu. Seçil, Devrim ve Onur hep beraber oturduk çay kahve içtik, sohbet ettik. St Moritz anılarımızı anlattık. Onlarla karşılamak iki gündür başımıza gelen en güzel şeydi. Hem de dinlenmiş olduk. Hep beraber kalktık ve birkaç gün sonra buluşmak üzere yola çıktık. Ve sonunda evimizdeydik. Oğlumuz bize “bu insanların kim olduğunu hatırlamıyorum ama nedense özlemişim” der gibi baktı ve sarıldı.
Gezide tek sorun olan fakat yolumuzdan alıkoymayan bir olay, Ön telelever amortisörü, Stelvio inişi patladı.Sağolasın İzmir Özgörkey servis müdürü Eyüp arkadaşımız hemen değiştirdi

Bu geziyi tek bir cümleyle şöyle özetledik: “Cennet”e gidip geldik…
3 yorum:
Alpler gerçekten bu kez çok güzel,2. kez gidebilmek ise daha güzel,bu güzel gezi için teşekkürler.
Dostum Harika yollar,manzaralar doga ve siz,elinize tekerinize sağlık:) cavit karakoç
tesekkur ederim :)
Yorum Gönder